"Kimse ölmedi Mustafa. İn... Hadi. Bak biz seni..."
"Onlar hep öldüler."
"Kimse ölmedi. Allah Allah, ne oluyor buna? Kaçırdı mı yoksa? Bir kaza bu. Kimse ölmedi. Mustafa at o taşı elinden."
"Öldüler. Onların karıları var, onların çocukları var... Ne yaptın onları diyecekler. Ben öldürdüm onları. Beni yakalıyacaklar. Ellerimi..."
Mustafa'yı istemediği bu yolculuğa zorlıyanlardan olan bir memur suçlu duyguların demir parmaklıkları arasında kıvranıyordu. "Bir çare bulmalı." dedi. "Korktu... Çok korktu. Bizi öldü sanıyor. Gözleri bir şey görmüyor." Yanında, gözlerini Mustafa'dan ayırmadan yırtılan fötr şapkasını düzelten, "Ucuz atlattık, ucuz atlattık." diyen bir bakkal, "Onları da çağıralım buraya, gelsinler. Belki o zaman herkesin yaşadığını, kimsenin ölmediğini anlar." dedi. Birlikte, otobüsün önünde, kollarını, bacaklarını, kafalarını, yanıp sönen kibrit alevleri altında mendilleriyle, gömleklerinden yırttıkları parçalarla bağlıyanlara yaklaştılar... Kadınlar, çocuklar sessiz sessiz ağlıyorlar, birbirlerini kucaklıyorlardı. Kimileri çömelmiş, başlarını elleri arasına almış, kendi kendine konuşuyor, cigara içiyorlardı. "Treni kaçırdık. Anamı göremiyeceğim. Kocam..." diyorlardı... Korna, ilk hızını kaybetmeden çalıyordu. Bayılanlar ayıltılmıştı. Memur, Mustafa'nın durumunu anlattı. "Kurtaralım." dedi.
Sözlük
suçlu: guilty
duygu: feeling
demir: iron
parmaklık: rail
kıvranmak: to writhe, to wriggle, to agonise, to squirm, to thrash about
çare: remedy
yırtılmak: to be torn
yırtmak: to tear
düzeltmek: to make smooth or level, to put in order, to arrange
çağırmak: to call, to invite, to summon
kafa: head, brains
alev: flame
mendil: handkerchief
gömlek: shirt
yaklaşmak: to approach, to come close
kucaklamak: to embrace, to hug
çömelmek: to crouch down
hız: speed
No comments:
Post a Comment