Cağaloğlu hamamında
Yusuf Bey'le Hasan Bey Cağaloğlu semtindeki bir matbaa atölyesinde işçiler. Geçen gün hamama gitmek istediler, çünkü ertesi gün bir cenazede bulunmak zorundaydılar. En yakın olan Cağaloğlu hamamına gittiler. 18nci yüzyıldan kalma bu hamamın mimarisi çok güzeldir.
İki arkadaş hamama girdiler. Hamamcılar onları karşılayıp havlu ve peştemal verip, anahtarlı bir oda gösterdiler. Hasan Bey'le Yusuf Bey odada soyunup, peştemalı bellerine sardılar ve kapıyı kitleyip, yıkanmak üzere içeriye geçtiler. Boş bir kurna bulup, tasla su dökünmeye başladılar.
Biraz sonra, kocaman, iri yarı bir tellak geldi. Onları göbek taşına yatırıp, güzelce keseledi, sabunladı. Sonra da o kadar kuvvetli bir masaj yaptı ki, zavallı Yusuf Bey'in incecik kemikleri az kaldı kırılıyordu. Dayak yemiş gibi oldu.
Biraz sonra, odalarında kahve içerken, arkadaşını bitkin bir halde gören Hasan Bey ona takıldı:
- Tellak iyi bir bahşiş hak etti, değil mi? Ve şu fıkrayı anlattı.
'Nasreddin Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onu bir köşede unuturlar. Hoca kendi kendine yıkanır. Hamamdan çıkarken çokça bahşiş dağıtır. Adamlar şaşırıp kalırlar.
'Bir süre sonra Hoca yine hamama gider. Bu kez hamamcılar, etrafında fırıl fırıl döner, hizmet ederler. Ama Hoca bahşiş vermeden çıkar. Adamlar çok kızarlar. Hoca:
- Bugünkü bahşişinizi geçen defa aldınız ya, der.'
I had already read this fikra. I have a book of Nasreddin Hoca's stories, if you are interested, after I finish my exams I can scan it for you.
ReplyDeleteOh thanks! I have a similar one in e-book form I think so no trouble. Besides, because it's an absolute classic to have I'd rather get my own copy one day, say, from Turkey!
ReplyDelete